Göçmen gözüyle Malmö’de 8 Mart kadınlar günü eylemi

Konuk edip: @ozgovski

Benim kendimi ait hissettiğim bir memleketim yok gibidir. Her gittiğim yerde evimde hissederim ya da bazen her gittiğim yerde evsiz/yersiz yurtsuzumdur. Etrafımda sevdiğim insanlar varsa, sahiplenebildiğim mekanlar varsa, sokaklar, parklar, ağaçlar, kafeler, denizler, publar, kütüphaneler varsa burası ‘benim’ diyebilirim… Bu yüzden Türkiye’den gitmeye karar verdiğim 2011’den beri her gittiğim yerde kendimi bazen evimde hissettim bazense hissedemedim. Türkiye’den ayrıldığım ilk üç yıl İngiltere’deydim, ilk yıl biraz zor geçse de ikinci ve üçüncü yıl evim diyebildim Liverpool’a. Sonra iki yıl Türkiye’ye döndüm, büyüdüğüm kent Çanakkale’ye… İstanbul’a üniversiteye gitmek için yıllar önce ayrıldığım bu küçük kente bir daha geri dönüp yaşayacağımı düşünmezdim ama orada olduğum süre zarfında kendimi bazen evde hissettim bazen de kendimi büyüdüğüm yerde bir yabancı gibi hissettim. Ağustos 2017’de soluğu İsveç’te aldım. Liverpool’dayken bazen Türkiye’yi özlesem de doğrusu İsveç’te Liverpool’u da Çanakkale’yi de pek özlemedim, İstanbul’u ise hiç özlemedim. Türkiyeli veya Ortadoğulu çoğu diaspora insanının kendi ülkelerinin yemeklerini ve havasını özlediğini görüyorum. Ben sanırım Çin, Fas ya da Thai mutfağını tercih edebilirim, kendim zaten Türkiye mutfaklarından pişirebiliyorum. Yaz aylarından oldum olası hiç hoşlanmadığım için benim için hava da sorun değildi. Bir tek ‘memleketimi’ ne zaman özledim? Türkiye’yi en çok özlediğim anlar yıllardır hep 8 Mart oldu. İsveç’te ise günlerdir ‘8 Mart’ta ne yapacağım?’ kafamı kurcalayan en büyük sorulardan biriydi.

Liverpool’da yaşadığım süre içinde 8 Mart’ta sokağa çıktım ancak pek birşey olmadı. Bu, zamanında işçilerin ve siyahilerin yıllarca direndiği topraklar, kadın mücadelesinin sokak hareketi kanadı açısından pek de umut vaat etmiyordu. 2018’de İsveç’in Malmö kentinde 8 Mart’a dair pek bir beklentim olmadan girdim, daha doğrusu beklentim olmasın diye günlerce çabaladım. Önce ‘kültürel’ aktivitelerle kendimi oyaladım, İstanbul’daki 8 Mart gece yürüyüşünü düşünmemeye çalıştım. Hafta sonunda Malmö Arab Women Film Festivali’nde birtakım kadın filmleri izledim, sonra yolum Stockholm’e düşünce müzelerde küratörlüğü kadınlar ve kadınlar günü için yapılmış birtakım eserler görme fırsatına eriştim. Bu aktiviteler küçük bile olsa bir mutluluk hissi verdi. İstanbul’daki ve hatta Çanakkale’deki 8 Mart gece yürüyüşlerinin coşkusunu kafamdan atmaya çalışıyordum. Hatta son bir haftadır ‘ülkemde olmamak’ konusunda tekrar düşünür olmuştum ama bu duygu ve düşünceleri ötelemeye çalışıyordum. 8 Mart günü gelip çattığında hala bir beklentim olmaması için elimden geleni yapıyordum. Sevdiğim parçaları dinleyip sevdiğim şeyleri yapmaya çalıştığım bir gün olsun diye çabaladım durdum. Çünkü akşam Gustav Adolf Torg Meydanı’nda beni ne beklediğini bilmiyordum.

8 mart48 mart3

Akşam saat 5’te üniversiteden meydanın yolunu tuttum. İranlı arkadaşım Laleh ile meydanın orada buluşacaktık. Aksi gibi gözlüklerimi evde unuttuğumdan, sis ve kötü hava koşullarından acaba iyi geçmez mi, etrafı yeterince görebilir miyim, üşümekten perişan olabilir miyim diye düşünürken geçen haftadan beri pelesenk olan ne idüğü belirsiz Türkiye özlemim artar mı diye de hayıflanıyordum. Tam 5’te Laleh ile buluştuk. Önce ortam çok kalabalık değilmiş gibi geldi, ama sonra kitle bayağı bir kalabalıklaştı. Gitgide içimde bir heyecan doğmaya başladı. Her taraf sloganlar, dövizler, şarkılar, renkler, giysiler ve standlar ile doluydu. Daha da heyecanlanıyordum. İsveççe olduğundan ne programa bakmıştım internetten ne de meydanda dağıtılan ilanları anlayabilmiştim. Elimize verilen ilanlarda kortejde RFSL Malmö gibi LGBTİ mültecilere ve göçmenlere destek olan sivil toplum kuruluşlarından Vänsterpartiet (Sol Parti) gibi parlamentoda temsil edilen eski komünist partiden, meclis dışı en büyük politik oluşum olan Feministiskt Initiativ’e (feminist inisiyatif) birçok farklı ekibin olduğunu gördüm. Laleh ile standlardan birine yaklaşıp dövizlerimizi başka kadınlarla beraber hazırladık, artık bizim de kendi politik duruşlarımızı yansıtan renkli dövizlerimiz vardı! Kürsüden gelen İsveççe konuşmaları anlamasam da aralarda duyduğum ‘resist’, ‘patriyarka’ ve ‘kapitalizm’ gibi evrensel kelimelerle içim içime sığmaz hale geldi. Sonunda hazırdım ve yürüyüş de başlamıştı!

8mart8mart2

Kortej, belki İstanbul’daki kadar düzenli ve çeşitli olmasa da çok renkli ve etkileyiciydi. Malmö’nün tıpkı Taksim Meydanı gibi tarihinde her zaman direnişlere, grevlere ve toplumsal hareketlere evsahipliği yapmış Gustav Adolfs Torg’tan başladığımız yürüyüşe Malmö’nün en işlek sokakları olan Triangeln’den geçerek Möllevångstorget meydanına ulaştık. Yol boyunca ‘eşitlik, özgürlük, şimdi’ ve ‘patriyarkaya diren’ gibi sloganların yanı sıra Laleh’in çevireleriyle göçmenlerin buraya gelmeyi seçmediği ve göçmen kadınlarla dayanışmaya çağıran birçok slogan da atıldı. Yürüyüş boyunca bize Bateria Malmö eşlik etti. Bu, sadece kadınlardan değil trans ve natrans erkeklerden de oluşan profesyonel bando, davul ve bunun gibi enstrümanlarla kitleye büyük bir coşku verdi. Ortadoğu restoranları ve göçmen marketleri ile çevrili daha küçük bir meydan olan Möllevångstorget’te 8 Mart artık tamamen dansla dolu bir eylemliliğe evrildi. Üşümekten ve danstan yorulsak da direnmeye ve eğlenmeye inadına devam ettik ve Türkiye’yi hafifçe özlesem bile başka topraklarda da kadınlarla dayanıştığım bir 8 Mart yaşadığım için inadına ve herşeye rağmen mutlu ve umutluyum! Her yer 8 Mart, her yer direniş! Kadın, yaşam, özgürlük!

bateria

Yorum bırakın