
Doktoracılığın temel felsefesi: “Fake it till you make it”. Yine beleşe gittiğim bir konferanstan.
Bir uzatmalı sevda
Esasen ben tutunamayanların tutunamayanı idim, halen de biraz öyleyim. Üniversite öğrenciliğine taaa 1993 yılında, develer tellal iken Boğaziçi Üniversitesi’nde fizik bölümüyle bismillah dedim. Fen tahsiline pir hevesle iptida edecekken, lügate karşı yeteneksizliğim ve memleketin orta eğitim kurumlarının rezil Frenkçe eğitimi şahsımı, bir sefer daha, İngilizce hazırlığa mahkum etti. Hazırlık okumaya pek hazırlıksız yakalanmam münasebetiyle olacak, işi ivedilikle cıvıttım. Yatılı fen lisesi yıllarımdan aşina istifleme yurt koşullarında serpildim, çiçek açtım; sabahlara kadar king, batak, ihale oynadım, geyiğin dibine vurdum, muhabbetin kralını çevirdim. Yetmezmiş gibi eski Kemancı’nın kurumuş bira kokusuna tav oldum. O da olmadı en nihayetinde de tiyatroya heves ettim. Yavan bir şairane ifadeyle, “Okuma hevesim yerini yaşama hevesine bıraktı”. Lakin yaşamak zor zanaat; hazırlık sınavını bir buçuk senede ite kaka geçtiğimde fenni bilimler benim için artık hoş bir anıydı. Eşzamanlı olarak tiyatro işi de ciddiye bindi ve “Gardaş, fizik nire tiyatro nire” diye diye 1995’te tekrar ÖYS’ye girdim (o zamanki adıyla). Hop, yine Boğaziçi, ama bu sefer o dönemin popüler bölümü sosyoloji. Zati bu hayatta bir tek yazılı sınavlarda ve testlerde başarılı oldum, sözlülerden zor geçtim, uygulamalardan ise çaktım. Neyse efendim. Velakin, sosyoloji derslerinden bir kaçına girince anladım ki eldeki İngilizce’ylen o diploma hayal. Hafif de politize olunca, sol yumruğumu sıkarak “Kim takar lan sistem diplomasını!” diye hırsla mırıldandım. Sonuç? İkinci milenyuma girdiğimizde, yani 5 buçuk senede topu topu 1 senelik ders verebilmişim. O zaman, ver elini yine eski dost ÖYS, ama bu sefer İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği. Tam nizami hız çıtır çıtır bitiriyordum ki bölümü, hayda… 3. senede nerden geldiği belli olmayan bir varoluşsal hayat krizi ortalığı kırdı geçirdi. Toz duman dağıldığında, geride ne tiyatro kalmıştı sayın okuyucular, ne de tiyatro eğitimi.
Kaderin bir cilvesi Britanya’ya savruldum bir dil kursuna kayıt yaptırıp. Ara ara gittiğim intermediate İngilizce kursuna ilaveten, Londra’nın restoranlarında ve cafelerinde emekçilik ettim, onlarca ülkeden göçmen proletarya ile bir oldum. Yıllar ve yollardan sonra bir işin ucundan tutmuştum sanki. “Acaba bu hayata komilik yapmak için gelmiş olabilir miyim?” diye hayıflanırken, 28 Şubat mağdurlarına çıkarılan üniversite affından yüzsüzce faydalanmak üzere tekrardan Konstantiniyye’ye döndüm. 5 buçuk senede 1 senelik dersini geçebildiğim sosyoloji eğitiminin geri kalan üç senesini, bir buçuk senelik hakkımda şıııp diye bitirdim. Hatta inanmazsınız, hızlı çekim dersleri geçerken, bir yandan çevirmenlik yaptım, yabancı değişim öğrencilerine fahiş fiyata oda kiraladım, bir yandan da vur patlasın çal oynasın Galata gecelerinde meşk ettim, gönül eğlendirdim. Neymiş? Boğaziçi diplomasına komi ingilizcesi çokmuş bile. Yıllardan 2007, üniversite babından zuhur edeli 14 yıl olmuş, elde var iyi kötü bir diploma, asker kaçaklığı, 9 yıllık paraya çevrilmez politik tiyatro pratiği, az buçuk garsonluk, resepsiyonculuk, barmenlik, çevirmenlik ve özel ders verme tecrübesi; bir yığın tutunamamayışlık. İşbu halde iken, 14 yılda bir lisans alabilmeme bakmadan, yüzüm kızarmadan, biraz da askerlik korkusundan yurt dışında master yapmaya niyet ettim. Ne demişler? Çıkmayan candan umut kesilmez ve acı patlıcan da kırağı çalmayabilir.
İsveç’in yollarına…

Bölümdeki bir kısım doktoracılar ve ben. Henüz hepimiz mutluyuz.
Doktoracılık bir haşin meslek
Efendim, yazıyı daha da fazla kişiselleştirmeden, doktoracılık mesleğine geri dönelim isterim. İşin adı doktoracılık. Latince doktor “docore”dan geliyor; öğretmek anlamında. Yani doktor dediğimiz aslında muallim. Doktor kelimesinin diğer bir meali de öğrenmiş insan, ehil, alim. Mevzubahis mühim ehliyeti alabilmenin farklı bağlamlarda farklı bedelleri var elbette. Misal, Türkiye’de doktoracılık maaşsız. Yanısıra araştırma görevlisicilik yapabilirsiniz iki yakanızı denkleştirmek için. Diğer bir ifadeyle, akademik hamallık (kağıt okuma, sınav bekçiliği yapma, laboratuvar derslerine girme, bilmem ne…), ve/veyahut akademik uşaklık (hocanızın ıvır zıvır işlerine koşma) asli mesleklerini ifa eder iken, kalan vaktinizde de, hobi olarak, tezinizi yazmaya çalışabilirsiniz. Veyahut yaşınızdan utanmadan ana-evine sığınıp, masraflarınızı minimize edebilirsiniz doktoracılık süresinde. Tabii aileden enseniz kalın ise sorun yok, geniş geniş takılın. Eğitime ulaşım hep sınıfsal (ekonomik) imkanlarla doğrudan ilişkili oldu biliyorsunuz sayın okurlar -hatta geçmişte daha da ziyadesiyle; hoş değil elbette.
Vaziyet-i ahval bir çok ülkede de Türkiye’ye benzer. Asr-i zaman ilim dünyasının merkezi Anglo-sakson ülkelerde dahi durum aşağı yukarı böyle. Şanslıysanız burs alıyorsunuz, aksi takdirde doktoracılık yaparken üstüne de para bayılıyorsunuz. Ki burslar da genelde tüm doktoracılık zarfını kapsamıyor bile. Bilhassa “küresel güney”den doktoracılık yapmaya “küresel küzey”e gidenler mühim meblağlar sökülüyorlar. Mesela saman saçlı yaşlı tekenin muktedir olduğu ülkede vasati doktora bitirme süresi 10 yıl. Bu gecikmenin başlıca sebebi doktoracılık süresince başka işlerde çalışmak zorunda kalınması (part-time seks işçiliği gibi kimi acıklı prekariat hikayeler için alın size tokat gibi bir link). Peki üniversitelerin bu durumdan ne çıkarı var? Evvela, doktora öğrencileri ucuz eğitim iş gücü. Ayrıca, “küresel kuzey” ülkelerinde, üniversiteler mezun ettikleri doktoracı başına devletten maddi destek hortumluyorlar. İlaveten, mevcut ve mezun olmuş doktoracı sayısı üniversitelerin reytinglerini yükseltiyor bilumum sıralamalarda. Bu takdirde, bir küresel doktoracı enflasyonundan bahsetmek yanlış olmaz sayın okurlar; halihazırdaki akademik pozisyondan çok daha fazla doktoracı var (İsveç örneği için, okuyunuz). Mesela bizim sosyal bilimler fakültesinden doktorasını alanların %46’sı üniversite dışında iş bulmak durumunda kalıyor. Akademik dünyanın içinde kalmak isteyenler ahmaklar ise sabit bir pozisyon bulana kadar, en azından 5-6 sene, bir yıl orda, altı ay burda, sekiz ay işsiz minvalinde yuvarlanıyor (doktor ehliyetini aldıktan tam on yıl sonra sağlam bir pozisyon kapabilmiş “başarılı” bir kardeşimizin tavsiyeleri için, buyrunuz). Elbette bu akademisyenliğin heveslisi de çok kabul etmek gerekir ki. Herkes benim gibi bir baltaya sap olamadığı için, ya da askerlikten yırtmak için akademisyenliğe kasmıyor. Üniversitede hoca olmanın hem sosyal statüsü yüksek, hem de ruhani tatmini. Cilası, vasatın üstünde de maaşı iç ediyorsunuz.
İsveç’te doktora, Şam’da baklava

Çalışma koşullarım zorlayıcı… Göteborg’da, yazma inzivasında.
Bu güzel yazımızı bitirmeden bir derde de derman olalım, ihtimal iki hayır duası alırız diye umut ediyorum. İsveç’te doktoracılık pozisyonlarını nasıl buluyoruz sevgili arkadaşlar? Ne elimdir ki, tüm doktora pozisyonlarının duyurulduğu merkezi bir sistem, internet sitesi falan yok. Yine de kimi adreslerde arama yapmak mümkün, mesela orada ve burada, AB çapında da şurada. İşi sağlama almak niyetindeyseniz, her üniversitenin açık pozisyonları ilan ettiği sayfalara üşenmeden ayda bir kere falan bakmanızı tavsiye ederim, ki ben öyle yaptım. İsveç’teki tüm yüksek öğrenim kurumlarının listesi sadece bir tık ötenizde. Allahtan üşenmedim, İsveç’teki en seçkin üniversitelerin iş ilanlarını yayınladıkları sayfaları da aşağıya iliştirdim. Bu kıyağım da lütfen sevap defterime kaydedilsin!
Referanslar
çok sevap points,teşekkürler:)
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler bu değerli paylaşımınız için.
BeğenLiked by 1 kişi
bence dünyaya tatlı dilli bir yazar olmak için gelmişsiniz . Haberiniz yok 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Hocam size nasıl ulaşabilirim
BeğenBeğen
Ulastiniz.
BeğenBeğen
hocam doktorada tez aşamasında olan bir öğrenciyim. İsveç te üniversitede çalışmak için ne gibi şartlar gerekiyor. Teşekkür ediyorum şimdiden
BeğenBeğen
Doktora sonrasinda acilan pozisyonlara basvuracaksin, ki bunlar ziyadesiyle post-doc veya adjunct oluyor. Olaki alanininda birisi var birlikte calismak istedigin, bi mail atip yoklayin bakalim. Bazen arastirma projesi icine dahil edlebiliyorsun, ama bu kiyagi tanimadiklari birisine genelde yapmazlar, kolay gelsin.
BeğenBeğen
Bilgiler için çok teşekkür ederim Hocam
BeğenBeğen
İyi akşamlar hocam. Öncelikle bilgilendirici yazınız için çok teşekkürler. Zira konu ile alakalı her yerde bilgi bulmak zor. Ben yönetim bilişim sistemleri alanında yüksek lisans öğrencisiyim. Tez dönemindeyim ve yaklaşık 8 ay sürem var. Bu süreyi bir yandan da doktora programlarını araştırarak geçirmeye başladım. Doktoramı yurt dışında yapmayı planlıyorum. GPA 3.89 ve bir adet yayınım var. İsveç’teki birkaç üniversitede çalışma alanıma yakın PhD programları buldum. Fakat bu hocalarla henüz iletişime geçmedim. Evliyim ve bir kızım var. Eğer doktora için kabul alırsam, araştırma için ödenen ücret orada ortalama bir yaşam için yeterli oluyor mu? Sonrasında ailemi de götürmek istediğimde bu ekonomik anlamda bir yıkım olur mu benim için? Şimdiden teşekkürler hocam. Varsa tavsiyelerinizi de dinlemek isterim mutlaka. İyi akşamlar iyi çalışmalar.
BeğenBeğen
Yeterli oluyor ve yıkım olmaz Bekir hocam. Açılan pozisyonlara başvuru yapman lazım, akademisyenlerle direk kontağa geçmek genelde bir işe yaramıyor, ama zarar da gelmez. Tezinin ingilizce olması önemli, onun dışında da research proposalın mühim (not ortalamasına genelde pek itibar etmiyorlar), ama senin alanında biraz daha farklı olabilir tabi. Kolay gelsin.
BeğenBeğen
Değerli yorumlarınız için çok teşekkürler hocam. Önerilerinizi mutlaka dikkate alacağım. Çok teşekkür ederim tekrardan. İyi çalışmalar, iyi günler.
Saygılarımla,
Bekir Asım
BeğenBeğen